"Efendiler! Bu binanın çatısı altında ne mutlu, ne tatlı anılarımı canlandırıyorum!"
-mustafa kemal atatürk
Kirazın Hikayesi
Giriş
Yaz aylarında Afyonkarahisar’ın Çay ilçesindeki kiraz bahçemizde, ağaçların altına sığınan herkes tarifsiz bir huzur bulur. Sıcak güneşin altında yapraklardan süzülen ışık, toprağa dans eden gölgeler düşürür. Dalların arasında kızaran kirazlar hem çocukların iştahını, hem de yüreğimizdeki anıları kabartır. Bu beş dönümlük bahçe, yalnızca kiraz ağaçlarının sıralandığı bir toprak parçası değil; aynı zamanda ailemizin kök saldığı, anılarla yüklü canlı bir hatıradır. Kirazın gölgesinde serinlerken kulaklarımıza dedemin dedesinden kalma hikâyeler fısıldar sanki; bu bahçe, geçmiş ile bugün arasında yeşeren bir köprüdür.
Tarihsel Arka Plan: Aile Mirası
Afyonkarahisar’ın Çay ilçesi ve komşu Sultandağı yöresi, tarımsal üretimin yüzyıllardır hayatın merkezinde olduğu bereketli bir diyardır. Vaktiyle bu topraklar buğdaydan haşhaşa çeşitli ürünlerin yetiştiği tarlalarla bezeli iken, 20. yüzyılın ortalarından itibaren kiraz yetiştiriciliğiyle yeni bir ün kazanmıştır. Özellikle Napolyon cinsi kirazların getirisi fark edilince, birçok çiftçi bahçelerini kiraz ağaçlarıyla doldurmaya başlamıştır. Ailemizin kiraz bahçesinin tohumu da tam o yıllarda atıldı: Babaannem, bundan 30 yıl kadar öncesi yenilik arayışıyla, elindeki beş dönümlük tarlaya kiraz fidanları dikmeye karar verir. O dönem için cesur bir adım olan bu girişim, bugün geriye dönüp baktığımızda aile tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olmuş. Ailemizin diktiği ilk fidanlar yıllar içinde boy atarken, ailemiz de bu toprakla birlikte büyüdü. Bahçe, dedemden kızına – benim babaanneme – intikal ettiğinde, sadece toprak değil, aynı zamanda bir sorumluluk ve sevgi mirası da devredilmiş oldu. Ailemizin büyüğü ve yöneticisi konumundaki büyükannem, bu bahçeyi adeta kendi çocuğu gibi benimseyerek yıllarca emek verdi. Gençliğinde sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp suladığı fidelerin bugün gölgesinde torunlarını oynatıyor. Zamanın zor koşullarında, büyükannem bahçeyi ayakta tutmak için hem analık hem çiftçilik yaptı: Bir yandan çocuklarını büyütürken bir yandan da kiraz ağaçlarının bakımını üstlendi. Onun önderliğinde ailecek dikilen her yeni fidan, bizim için geleceğe atılan bir imza gibiydi. Bu bahçe; ailemizin nesilden nesile aktarılan anılarının, alın terinin ve inancının simgesi haline geldi.
Napolyon Kirazı
Bahçemizde yetişen kiraz ağaçlarının tamamı, yöremizde “Napolyon” olarak bilinen ünlü bir kiraz çeşididir. Bu çeşit aslında Türkiye’nin tarımsal araştırmaları sonucu geliştirilmiş 0900 Ziraat kirazıdır ve Anadolu orijinlidir. Napolyon kirazı, hem kaliteli tadı hem de dayanıklılığı sayesinde yıllar içinde “Türk kirazı” unvanını kazanmıştır. Özelliklerine bakacak olursak:
Meyve Şekli ve Rengi: Napolyon kirazının meyveleri iri ve geniş kalp şeklindedir. Olgunlaştığında kabuğu parlak kırmızından koyu bordo tonlarına döner. Lezzet ve Doku: Eti sert, gevrek ve suludur. Bu tatlı ve aromalı meyveler dalından koparıldığı anda bile taptaze kalabilir. Sap Uzunluğu: Uzun saplı oluşu, toplanmasını kolaylaştırırken meyvenin dalda sıkıca tutunmasını sağlar. Taşımaya Dayanıklılık: Kalın kabuğu ve sıkı eti sayesinde hasattan sonra uzun yolculuklara dayanır; bu yüzden ihraç edilecek kirazlar arasında başı çeker.
Napolyon kirazının bu nitelikleri, onu Türkiye’nin tarımsal ekonomisinde özel bir konuma taşımıştır. Ülkemiz, dünya kiraz üretiminde ilk sıralarda yer alır ve özellikle Sultandağı-Çay bölgesinde yetişen Napolyon kirazlarının büyük bir kısmı Avrupa ülkelerine ihraç edilir. İngiltere’den Almanya’ya pek çok pazarda “Türk kirazı” adıyla aranılan bu iri taneli kiraz, hem çiftçisine gelir kaynağı olur hem de memleketimizin adını dünyaya duyurur. Aile bahçemizdeki elliden fazla Napolyon kiraz ağacı, her yıl Haziran ayında bize bolca ürün verirken, aslında bu büyük ekonominin minyatür bir parçasını oluşturuyor.
Sosyo-Kültürel Miras
Beş dönümlük kiraz bahçemiz, ailemizin sadece geçim kapısı değil, aynı zamanda sosyo-kültürel hayatımızın da merkezi olmuştur. Bu bahçe, aile bağlarımızın pekiştiği, mevsimsel ritüellerimizin yaşatıldığı, ortak hafızamızın saklandığı özel bir mekândır. Kiraz hasadı, her yıl sabırsızlıkla beklediğimiz adeta bir bayram gibidir. Haziran sonu geldiğinde ağaçlar meyveyle dolup dallar kırmızıya keser; işte o zaman İstanbul’dan ben, İzmir’den abim ve Ankara’dan amcamlar bu operasyona katılmak için köye geliriz. Birlikte hem çalışır hem de hasat günlerini ailece geçirerek daha da kenetleniriz. Toplama işi bir ekip işidir: kimimiz merdivenle dallara uzanır, kimimiz sepetleri taşır. Ailenin en küçük üyesi olan küçük kuzenim, yere düşen kirazları toplamayı üstlenir. Bizler ise kah ağacın tepesinde, kah traktörde, kah merdivenlerde bu mücedeleye girişiriz.
Bahçede geçirilen bu zaman yalnızca fiziksel bir emek değil, aynı zamanda duygusal bir bağ kurma sürecidir. Öğle vakti geldiğinde annem ve yengemin hazırladığı gözlemeler, börekler, kekler, poğaçalar; sabah traktörle tarlaya giderken uğrayıp aldığımız sıcacık ekmek ve buz gibi içecekler ve memleketimizin meşhur tatlısı kaymaklı ekmek kadayıfı ile soframız kurulur. Ağaçların gölgesinde hep birlikte yediğimiz bu öğünler, bahçenin ruhunu oluşturur. Hasat sonrası ürünlerin bir kısmı pazara götürülürken, bir kısmı da çevredeki komşulara ikram edilir. Komşularla birlikte toplama yapılmasa da bu paylaşım, dayanışma kültürünün yaşamasını sağlar.
Son iki yıldır kullandığımız damlama sulama sistemi ise hepimize büyük kolaylık sağladı. Öncesinde hortumlarla uğraşıp saatlerce süren zahmetli sulama işlerini artık planlı ve verimli şekilde yürütüyoruz. Babaannem bu sistemin kurulmasını büyük bir mutlulukla karşıladı; onun da yıllardır hayal ettiği bir yenilikti bu. Hem iş gücünden tasarruf ettik, hem de suyu daha dikkatli kullanmayı öğrendik.
Bahçemiz, aynı zamanda aile büyüklerimizin hafızasını yaşattığımız yer. Babaannem, kendi çocukluğundan, büyük dedemin bu toprağı nasıl işlediğinden, ağaçların ilk dikildiği günlerden bahsederken gözleri parlar. Biz torunlara da bu hikâyelerle sadece bir miras değil, bir aidiyet duygusu da aktarılır.
Sürdürülebilir Gelecek
Bahçemizin sürdürülebilirliğini sağlamak için farklı yollar düşünüyoruz. Agroturizmle şehirlileri bu deneyime ortak etmek, kooperatifleşmeyle pazarlama gücünü artırmak ve dijital hikâyeleştirme ile bu hatırayı daha fazla insana ulaştırmak istiyoruz. Teknolojiyi, aile köklerimizle kurduğumuz bağa zarar vermeden kullanmak önceliğimiz. Belki ileride bu hikâyeleri derleyen bir belge film, belki de bir dijital arşiv olur. Önemli olan, bahçenin ruhunu ve anlamını kuşaklar boyu yaşatmak.
Sonuç
Bu beş dönümlük toprak parçası yalnızca ağaçlarla dolu bir alan değil; geçmişin, bugünün ve geleceğin kesiştiği bir aile anıtı. Her bir ağacın gövdesinde geçmişin emeği, dallarında bugünün coşkusu ve yapraklarında geleceğin umudu gizli. Kirazın gölgesinde yalnızca serinlemiyor, aynı zamanda hatırlıyor, öğreniyor ve bir arada kalmanın değerini yeniden keşfediyoruz.